“Benim adım June. Ama ben daha çok sonbahara benzerim. Paris'te bir sonbahara, ormanda sonbahara benzemem. Ben, bir tatil kasabasındaki sonbahara benzerim. Kumsalları terk edilmiş, binaları bomboş, sokakları ıssız, havası gri. Martıların acı çığlıklarıyla, rüzgarın uğultusundan başka bir şey bozmaz sessizliği. Yağmurdan ıslanmış çıplak ağaç gövdeleri, kollarını gökyüzüne uzatmış merhamet dilenen iskeletlere benzerler. Aslında sonbahara benzediğimi kimse bilmez. Çünkü harika bir ailede dünyaya gelmiş olan, güzel bir evi, sevdiği bir işi, arkadaşları olan bir kadının içinde büyük bir boşluk olabileceğini tahmin edemezler. Bazen o boşluk tuhaf bir yalnızlığa, kimi zaman özleme dönüşür… Kimi özlediğimi bilmeden özlerim ve hüzünlenirim derinden. Şimdilerde buna depresyon diyorlar. Modern çağın hastalığı! Oysa ben hiç depresif olmadım. Sadece sevmek ve sevilmek istedim. Gerçek bir aşkla. Quasimodo'nun* Esmeralda'yı sevdiği gibi… Ne yazık ki beyaz atlı prensle yollarımız hiç kesişmedi.
Bu kitabı bu yüzden yazdım. Beklediğim ama hiç karşılaşmadığım adamı anlatmak istedim.
Kim bilir, belki bir başka hayatta karşılaşır mıyız?”
Gizle