"Spinoza'nın düşüncesinin en özgün yönlerinden biri, eskiden bilginin farklı alanları arasında varolan ayrılıkları ve hiyerarşik düzeni ortadan kaldırmış olmasıdır. Bunu yaparken onun felsefeye yaklaşımı tamamen yeniydi ve bu yaklaşım bugüne kadar sadece birkaç taraftar bulabilmiştir. Spinoza'nın eseri bir yandan metafizik (ya da ontoloji),diğer yandan da "birincil" felsefenin "ikincil" uygulamaları olarak görülen siyaset ya da etik alanlarına bölünmemiştir. Onun metafiziği en başından beri bir praxis, bir aktivite felsefesidir. Onun siyaseti ise bir felsefedir, zira insan doğasının eyleme geçtiği ve özgürlüğü sağlamak için çabaladığı deneyim alanını kurar. Sıklıkla yanlış anlaşılmış olan bu nokta üzerinde ısrar etmek gerekir. Spinoza'mn yapıtları çok büyük sıklıkla ikiye aynImi5tir: "Metafizikçiler", Platon'dan Descartes, Kant ve Hegel'e kadar uzanan büyük ontolojiler ve bilgi kuramları dizisi içine koydukları Etika ile meşgul olmuşlar, buna mukabil "siyaset bilimcileri" ise, Locke, Hobbes, Grotius ve Rousseau'nun yapıtlarıyla beraber klasik doğal hak ve devlet kuramları sınıfına soktukları Tractatus Theologico-Politicus ve Tractatus Politicus üzerine yoğunlaşmışlardır. Sonuç olarak Etika'nın merkezinde bir toplumculuk çözümlemesi olduğu gerçeği büyük ölçüde incelenmeden kalmıştır. Oysa ki bu çözümleme olmaksızın Spinoza'nın hak ve devlet tanımları anlaşılmaz olacaktır."