Kökleri on ikinci asra kadar uzanan tapınakçılara belki de tarihlerinin en önemli vazifesi verilmişti. Apollon Tapınağından sökülen gizemli bir taş yüzlerce yıldır gizlendiği Vatikan'ın dehlizlerinden çıkarılmış ve tapınak şövalyelerinin nezaretinde İstanbul'a varmak üzereydi. Onlar, kutsal vazifelerini yerine getirmek, İstanbul ve Ayasofya'nın öcünü almak için atlarını öldüresiye koşturdular. Fakat bu gizemli taş, içinde gizlediği sırla beraber cihan devletinin baş şehrinde kayboldu ve bir süre sonrada unutuldu. Ta ki yüzlerce yıl sonra Mimar Sinan'ın kayıp kitabı bulununcaya kadar...
Mimar Sinan'ın el yazması kitabı tesadüfen Genç bir akademisyenin eline geçer. Kayıp taşın izini sürerken kendini bir ateş çemberinin içinde bulur. Süleymaniye ve Selimiye'nin bilinenin aksine pek çok sırrı içinde gizlediğine şahit olur. İlk bakışta ayrıntı gibi gözüken unsurlar, bir birinden bağımsız ve rast gele duran bu semboller aslında bir bütünün parçasıdır. O, kitabın sırrını çözerken Yüzlerce yıl önce kurulmuş gizli bir teşkilatın -Tapınakçıların- hâlâ yaşadığını anlayacak, onlarla Süleymaniye'nin, Ayasofya'nın altında şehri bir ağ gibi kuşatan gizli geçitler ve dehlizlerin içinde amansız bir kovalamanın içine girecektir. Ve onu bir sürpriz beklemektedir.